TÜRKİYE SOSYALİST İŞÇİ PARTİSİ (TSİP) SOCİALİST WORKERS' PARTY OF TURKEY
KURULUŞ:
15-16 HAZİRAN 1974
ORGANIZATIONS:
15-16 JUNE 1974
48.
YILINDA... SOSYALİZM YOLUNDA...
EKİN SANAT DERGİSİ
İSTANBUL İL TEMSİLCİLİĞİ
Osmanağa Mah. Nüzhetefendi Sok.
Başaranoğlu İş Hanı No.20 Kat.4 Daire 6
-.7
KADIKÖY- İSTANBUL
TEL: 0216 337 82 10
VATAN
SİZİN ÇİFTLİKLERİNİZ Mi?
TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)
16 NİSAN 2023
Sokak söyleşisi yapanların mikrofonuna yansıyan
AKP’lilerin sözlerini işittikçe bir hâl oluyoruz. Alan efendim
ekonomi batmışmış, çıkmışmış ne önemi varmış önemli olan vatanmış.
Fabrikalar, kurum ve kuruluşlar mı satılmış varsın satılsınmış. 400
bin doları bayılana da yurttaşlık verilse sanki ne olacakmış önemli
olan vatan değil miymiş? Ormanlarımız yağmalanıyor, derelerimi
kurutuluyor, göllerimiz yok ediliyormuş. Maden sahası olarak ilan
edilen ülkenin cennet parçaları yabancılara verilse ne olurmuş ki
önemli olan vatan değil miymiş?
Bugün Cumhuriyet’in fabrikalarının yerinde yeller esiyormuş ama İHA
ve SİHA’mız varmış. Zaten vatan demek de bu değil miymiş? Sonra
efendim, “Kanal İstanbul” çevresi ranta açılıp talan edilmiş,
yabancılara satılmış ama vatana bir şey olmuyormuş ki vatan yerinde
duruyormuş. Sonra Tank Palet fabrikası Katarlılara satılsa ne
olacakmış ki önemli olan hür yaşamak değil miymiş? Türki
Cumhuriyetler kaç yıl esaret altında yaşamışlar. Biz öyle miymişiz
ama hür hür hava ile civa ala ala memleketimizin şehirlerinde
dolaşmıyor muymuşuz?
AKP’li kadınlar seviyorlarmış işte Tayyip’i. Adamlarsa ekmek
olmadan, temel ihtiyaçları bile karşılanmadan yaşarlarmış ama hiç
vatansız yaşanır mıymış? Bu tür insanların tuzu kuru sokaklarda din
tüccarlığı yapa yapa ya da iktidara yanaşıp birer besleme olmuşlar
ama ülkenin gidişatından hiç de şikâyetçi değillermiş. Şehir
hastanelerinin, köprülerin, tünellerin, havaalanlarının, YHT
hatlarının kaça yapıldığı niye sorulsunmuş yapan yapıyormuş işte.
Daha ne istiyor muşuz, Allah’tan belamızı mı istiyormuşuz? Tayyip
babaları iktidara geldiği günden beri bunlara bakıyormuş. Sanki
Tayyip babaları bu türlere babasının malını veriyor. Ne demişler
ucuz sirke baldan tatlıdır. Hele bir de bedava olursa yeme de
yanında yat tadından yenmezmiş. Vatan başka türlü nasıl olurmuş ki?
Yediğin önünde, yemediğin arkanda. Ülkenin vergileri vurgunculara ve
bedavacılara yetiyormuş da artıyormuş bile.
Hani bir de Erdoğan’ın ekonomistliğine soyunanlar yok mu ettikleri
sözün ne aslı var ne de astarı. Dolar 20 Lirayı geçse ne olurmuş
geçmese ne? Dolardan bize neyimiş? İşi de be cahil cühela Türkiye
AKP iktidarı ile birlikte her bir şeyi dışardan alır olmadı mı? Bu
aldıkları şeyleri alırken dolar mı ödüyor yoksa tezek mi? Ya da
şöyle diyelim her ay cari açık ülke ekonomisini ne hale sokuyor
biliyor musunuz be cahil sürüsü? Tayyip babanız gibi ekonomist
olmaya soyunursanız çuvallarsınız işte. Eğer ekonomi bilmek salt
“Faiz sebep enflasyon sonuç” demek olsaydı sizin gibi dinci takımı
ekonomi profesörü olup çıkmaz mıydı?
Bir yurttaş alım gücünün düştüğünden, et, süt vb. ihtiyaç
maddelerinin önünde kuyrukların uzayıp gittiğini söylese hemen
oradan birisi ben diyor 60 yaşındayım biz geçmişte o kuyrukları çok
gördük. Geçmişte kuyruk olmadı değil oldu da şimdiki gibisine ne
denk geldik ne de tanık olduk. Bire hokkabazlar niye yalan üfürüp
duruyorsunuz.
Sonra bellemişsiniz, herkese terörist demeyi ağzınızdan işe yarar
tek söz çıktığı yok. Hemen her konuda çuvallıya çuvallıya bu ülkeyi
batırdınız. Deprem bölgesinde yapıp ettikleriniz ortada ama yine de
ders çıkarmaya gelince o gözelere basmıyorsunuz bile.
Hele bazı mikrofon uzatılan depremzedeler var. Bunların sayısı çok
değil de ağızlarından çıkan sözler söz değil. Tayyip babaları deprem
bölgesinden çıkarmış, bir otele yerleştirmiş, ceplerine
harçlıklarını koymuş daha ne yapacakmış ki?
Hani ben böylelerine ne desem ki? Onlara da şunu demesem olmayacak.
Depremzedelerin sizi ahı tutsun ahı…
Vatan vatan deyip duruyorsunuz ya varsa içinizden vatan neymiş tarif
edin de görelim. Hani vatan sizin her fırsatta söylediğiniz “vatan,
millet, Sakarya” demek vatan değil de buyurun anlatın da bilelim
neymiş? Toprak değil, ırmak, deniz, göl, dağ, bağ bahçe, şehir, yol,
köprü değilse başka ne olabilir ki? Siz bize uzayda bir boşluğu mu
anlatıyorsunuz?
Eğer boşluksa sizden daha iyi boşluk mu olur? Vatan benim de çık o
zaman geri kalanları da zaten hain olarak gördüğüne göre bizler de
olmazsak ülkede satmadık ne çöp bırakırsınız siz ne de ot…
AFAD’ın bütçesi 8 milyar lirayken Diyanet’in bütçesi 36 milyar
liraymış.
Şimdi anladınız mı neden yıkılıyoruz.
Şimdi anladınız mı Cuma hutbesinde Diyanet bütün camilerde niye
safsata okutup duruyor.
AFAD’ın çok bile çünkü böyle bir kuruma da gerek yok…
***********
TSİP1974.ORG
TÜRKİYE SOSYALİST İŞÇİ PARTİSİ (TSİP)
SOCIALIST WORKERS PARTY OF TURKEY
KURULUŞ: 15-16 HAZİRAN 1974
ORGANIZATIONS: 15-16 JUNE 1974
21 OCAK - 04 ŞUBAT 2023
1- Özel okullardaki yüksek fiyat artışları ve bu durumun velilere ve çocuklara getirdiği ekonomik yükler günden güne daha büyük sorun ve sıkıntılara yol açıyor.
Özel okullara getirilen % 65’ lik zam oranının sadece ara sınıfları kapsayıp, 1, 5 ve 9. Sınıfları kapsamaması, bu sınıflardaki ücret artışlarının çok yüksek düzeyde gerçekleştirilmesine neden olmuş; bu da hem velilerin; hem de okula giden çocuklarının okul ve eğitim masraflarının aşırı biçimde artmasına, mağduriyetlerinin büyümesine neden olmuştur.
Bunun dışında özel okullarda yemek, kırtasiye ve genel gider masraflarına % 300’lere kadar varan zamlar yapılıp, çoğu zaman yönetmeliğe aykırı olarak bu hizmetlerin alımı da zorunlu tutulmaktadır.
Bu yüzden özel okullarda eğitim, birçok aile için çok pahalı hale geldiğinden dolayı özel okullardaki öğrenci sayısı da azalmaktadır.
Bunun dışında özel okullarda çalışan öğretmenlerin aldıkları maaşlar da birkaç okul müstesna asgari ücret düzeyinde veya asgari ücretin biraz üzerindedir.
Hatta kimi öğretmenlerin maaşı son zamlardan sonra asgari ücretin bile altında kalmıştır.
Bu da özel okullarda çalışan öğretmenlerin ekonomik açıdan ne kadar zor durumda kaldığını, ne kadar güç duruma itildiğini ortaya koyuyor.
Nitekim Türkiye Özel Okullar Derneği (TÖZOK) Başkanının açıklamasına göre de Covid-19 salgın hastalığıyla ilgili pandemiden sonra özel okullardaki öğrenci ve öğretmenlerin sayısı azalmıştır.
Pandemiden önce 1,5 milyon olan öğrenci sayısı azalarak 1 milyon 250 bine inerken, öğretmen sayısı da 170 binden 150 bine inmiştir.
Bu da özel okullardaki yüksek fiyat artışlarının ve öğretmenlerin ücretlerinin alım gücündeki düşüşün bir sonucudur.
Sonuç olarak AKP-Saray Hükümeti döneminde eğitim tüketilen bir meta haline gelmesi büyük bir hız kazanmış, eğitimin geniş ölçüde sermayenin kar ve kazanç sağladığı piyasaya dönük bir faaliyet haline gelmesi, hem eğitim masraflarının astronomik miktarda artarak velileri ve çocuklarını ciddi bir biçimde zorlamasına neden olmuştur.
Bunun dışında özel okullarda ücretli bir işçi konumunda olan öğretmenler de asgari ücretle veya asgari ücretin biraz üstünde bir ücretle eğitim hizmeti vermeye zorlanmışlardır.
Bu gelişmeler, bir yandan eğitim emekçisi olan öğretmenlerin çoğunu yoksulluğa, sefalete itip, mesleklerinden uzaklaştırıp soğuturken, öğrencilerin ve velilerin de gittikçe fiyatı artarak pahalılaşan eğitim hizmetlerinden ve nitelikli bir eğitimden daha az yararlanabilecek bir duruma düşmüşlerdir.
AKP İktidarından önce başlayan, AKP İktidarı ile tavan yapan eğitimin piyasaya dönük bir meta haline gelmesi süreci, AKP’nin iktidara gelmesinden çok önce, daha ANAP İktidarı döneminde başlamıştır.
Sermaye düzeninin içinde bulunduğu pazar sorununu ve tıkanıklığını gidermek için kamu hizmetlerinin de piyasaya açılıp özelleştirilmesini savunan bu süreç, 1990’lı yılların ortalarına doğru Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde hız kazanarak, AKP-Saray İktidarı döneminde en yüksek düzeye ulaşmıştır.
Böylece AKP İktidarı, eğitimde özelleştirmeyi ve eğitim hizmetlerinin piyasa koşullarına ve tekelleşmiş sermayeye bırakılmasını en üst düzeye getirerek sermaye düzenine ve tekelleşmiş sermayeye her alanda olduğu gibi eğitim alanında da en büyük hizmeti sağlayan iktidarlardan biri olduğunu göstermiştir.
**********
2- Geçen yıl şubat ayında başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı bu yıl birinci yılını doldurmaya başlarken, ABD, NATO ve Federal Almanya’nın açıklamaları ve kararlarıyla daha da derinleşip, sertleşerek, Rusya ile NATO ve ABD arasında açıktan bir mücadele ve savaşa dönüşmeye başladı.
Rusya’nın da NATO’ya ve ABD’ye karşı tutumunu ve söylemini sertleştirmesiyle birlikte ABD, NATO ile Rusya arasında büyük bir çatışmanın çıkması olasılığı arttı.
ABD, bir yandan NATO içindeki liderliğini koruyup NATO’yu ayakta tutmak; diğer yandan da dünya ve Avrupa siyasetindeki gücünü korumak, Avrupa’daki egemenliğini devam ettirmek için Ukrayna’daki Zelenski önderliğindeki kukla yönetimi kullanarak Rusya’yı kışkırtıp Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasına neden olmuştur.
Amerikan Yönetimi, bu savaş boyunca da bir yandan NATO’yu Rusya’nın sınırlarını daha fazla kuşatıp çevirecek şekilde kuşatmak amacıyla İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesini teşvik edip desteklerken; diğer yandan da Fransa ve Federal Almanya başta olmak üzere NATO üyesi ülkelere baskısını arttırmıştır.
Bunun sonucunda bu ülkeler Rusya’ya karşı daha şahin bir siyaset izlemeye, sert tedbirler almaya ve Rusya’ya karşı aldıkları bu sert tedbirleri arttırmaya zorlanmaktadırlar.
Bütün bunların sonucunda Federal Almanya ve Fransa, Rusya’ya yönelik yaptırımları arttırırken, Federal Almanya Yönetimi, Amerikan Yönetimi’ne boyun eğerek ABD’nin de yardım etmesi ve tank göndermesi karşılığında Ukrayna’ya Rusya’ya karşı kullanılabilmesi için Alman Ordusu’nun ve NATO’nun en iyi tanklarından biri olan Leopard Tanklarını gönderme kararı almıştır.
Öte yandan ABD’nin de Ukrayna’ya en iyi Amerikan Tankları arasında yer alan Abraham Tanklarını gönderme kararı alması, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın daha da şiddetleneceğini ve önümüzdeki ilkbaharda büyük çatışmaların olacağını gösteriyor.
Zira bu gelişmeler karşısında Rusya’da Ukrayna’daki askeri birliklerini takviye edip güçlendirerek daha modern ve güçlü silahlarını Ukrayna’ya sevk edecektir.
Bunun yanında ABD Yönetimi ve NATO, Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımları da genişletme kararı almışlardır.
Böylece Amerikan ve Batı Emperyalizmi, büyük bir dünya savaşı, hatta nükleer bir savaşın başlaması tehlikesine rağmen karşılarında büyük bir güç ve engel olarak gördükleri Rusya’yı sıkıştırmakta ve zayıflatmakta ısrarlı olduklarını ortaya koymuşlardır.
Kuşkusuz ki bu kararların alınmasında en büyük etken, ABD Yönetimi ve Amerikan Emperyalizminin dünya üzerindeki hâkimiyetini sürdürme isteğidir.
ABD Yönetimi ve NATO, Doğu Avrupa’da Rusya-Ukrayna Savaşı’yla Rusya’yı oyalayıp zayıflatırken, Asya-Pasifik Bölgesi’nde de Japonya, Güney Kore gibi ülkelerin yönetimlerini Çin’e karşı kışkırtmaktan kaçınmamakta, bu ülkeleri Çin’e karşı silahlandırmaya cesaretlendirmektedirler.
Öte yandan da ABD, Filipinler’de Çin’i ve bölgedeki etkinliklerini kısıtlamak ve kontrol altında tutmak için 4 büyük üs kurmuştur.
Böylece Ukrayna’daki savaş nedeniyle Rusya’nın etkin desteğinden ve yardımından yoksun kalan Çin’in Asya ve Pasifik Bölgesi’nde sıkıştırılması ve zayıflatılması hedeflenmektedir.
Burada Amerikan Emperyalizminin ve ABD Yönetimi’nin en büyük hedefinin Çin olduğunu, zira Çin Halk Cumhuriyeti’nin ekonomik ve teknolojik alanda sağladığı gelişmeyle ABD’nin ekonomik hegemonyasını en çok tehdit eden ülkelerden biri olduğunu da unutmamak gerekir.
Bunun yanında İran’a yönelik olarak İran’daki bir askeri üssün İHA’larla vurulması da Amerikan ve Batı Emperyalizminin Rusya ve Çin’i kuşatıp zayıflatma ve kendilerine karşı çıkan güçleri etkisiz hale getirme politikasının bir sonucu olarak düşünülmelidir.
Bu politikalara ise Rusya ve Çin’de askeri güçlerini arttırarak ve savaş güçlerini takviye ederek karşılık vermektedirler.
ABD’nin en büyük emperyalist güç olarak batılı güçlere de boyun eğdirerek onları da daha saldırgan bir siyasete zorlamış olduğu bu tutum, bir yandan tüm dünyada gerici-faşizan ve şoven politikaları ve örgütleri güçlendirirken, diğer yandan da üçüncü dünya savaşına gidecek bir büyük savaşın gerçekleşmesi olasılığını arttırmaktadır.
Bu durum, insanlığın ve bütün halkların geleceğini ciddi bir biçimde tehdit ve tehlike altına düşürmektedir.
Buna karşın uluslararası alanda bu tehdidi önleyecek, etkisinin önemli ölçüde azaltılmasını sağlayacak 3. Enternasyonal’de olduğu gibi komünist partilerin uluslararası örgütlenmesine dayanan bir gücün olmaması önemli bir eksikliktir.
Ayrıca Sovyetler Birliği ve Sosyalist Ülkelerden oluşan Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra ABD’nin başını çektiği emperyalist güçlerin daha saldırganca hareket etmesi, Amerikan Emperyalizminin, kendi müttefiklerine de baskı yaparak daha saldırgan politikalara yönelmesi, dünya barışının ve tüm insanlığın eskisinden çok daha büyük bir savaş tehdidi ve tehlikesi altına düşmesine neden olmaktadır.
Bu aşamada tüm dünyadaki Marksist-Leninist parti ve örgütlerin hem kendi ülkelerinde; hem de uluslararası alanda örgütlenmeleri, başta Amerikan Emperyalizmi olmak üzere emperyalizme ve tekelleşmiş kapitalizme karşı mücadele etmeleri, emperyalizmin ve Amerikan Emperyalizminin en güçlü saldırı örgütü olan NATO’ya karşı etkili bir halk mücadelesi başlatmaları için zorunludur.
Türkiye’de ise AKP-Saray Hükümeti, şimdilik Rusya’ya uygulanan ambargolara katılmayarak, Rusya Yönetimi’ne daha yakın davranarak, İran’la olan ilişkileri koruyarak NATO ve ABD’nin baskılarına karşı koyuyor.
Bunun yanında İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınması konusunda da NATO ve Amerikan Yönetimleriyle pazarlığa oturuyor.
AKP-Saray İktidarının tüm dünyada ve Ortadoğu’da süren, son dönemlerde de özellikle Ukrayna Savaşı nedeniyle şiddetlenen ABD-NATO ve Rusya çatışmasından ve anlaşmazlığından yararlandığı, hem bu yolla; hem de Rusya’dan alacağı destekle iktidarını sürdürmeye çalıştığı bir gerçektir.
Ancak AKP-Saray Hükümeti, NATO’ya, Amerikan Emperyalizmine ve karşı çıkmamış, uzun süren iktidarı döneminde birçok konuda onlarla işbirliği yapmaktan, NATO’nun ve ABD’nin Ortadoğu ve Afrika’daki kirli ilişkilerine ve müdahalelerine katılmıştır.
ABD ve NATO İle Rusya arasındaki mücadelenin sertleştiği ve Türkiye Yönetimi’nden giderek tarafını seçmesi için ABD tarafından daha fazla baskının yapıldığı bu dönemde Türkiye’deki AKP-Saray İktidarı da ABD ve NATO’yu oyalamakta, bu yolla Rusya’nın Ortadoğu’da AKP-Saray Hükümeti’ne yaptığı baskıyı azaltıp, iktidarını sürdürmek için Rusya’nın desteğinden yararlanmaktadır.
Ancak bu tutumunu antiemperyalist ve antikapitalist olmadığı için sağlam bir temele dayandırmadığından dolayı NATO’nun ve ABD’nin isteklerine uygun olarak ileride değiştirmesi olasıdır.
Şimdilik NATO ve ABD’de Türkiye’deki seçimleri beklemektedir.
Türkiye’deki seçimler sonuçlandıktan sonra NATO’nun ve ABD’nin Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Türkiye’ye yapacağı baskılar daha fazla artacaktır. AKP-Saray İktidarının seçimlerden sonra da iktidarda kalmayı başarırsa bu baskılara uzun süre dayanamayacağı açıktır.
Bunun dışında Millet İttifakını oluşturan muhalefet partilerinin de Rusya-Ukrayna Savaşı’nda AKP İktidarına göre NATO’ya ve Amerikan Yönetimine daha yakın göründükleri de bir gerçektir.
Bu durumda Türkiye’de anti, emperyalist ve antikapitalist güçlü bir devrimci muhalefet hareketinin ortaya çıkması, Türkiye’nin emperyalist güçlerin müdahalelerinden daha az etkilenmesi ve emperyalist müdahale ve çatışmaların dışında kalabilmesi için zorunludur.
Bunun için de tüm Marksist-Leninist devrimci örgüt ve partilerin Amerikan Emperyalizmine, NATO’ya ve kapitalizme karşı verilecek mücadelede birlikte hareket etmeleri gerekmektedir.
**********
3- Türkiye’de son dönemde kira, gıda ve doğalgaz başta olmak üzere fiyatlarda büyük artışların yaşanması ve enflasyon çok yüksek bir düzeye çıkması, emeğiyle ve ücretiyle geçinen birçok kişiyi ve aileyi, giyim ihtiyacını karşılayabilmek için taksitle kıyafet almaya veya ihtiyacı olan mont ve giyim eşyası için kredi almaya yöneltmektedir.
Bunun dışında Türkiye’nin en çok turist ağırlayan ve en fazla turizm geliri elde edilen şehirlerinden biri olan Antalya’da fiyatların hızla artması sonucu yoksulluk içinde yaşayan birçok aile ve yurttaş, giyim ihtiyaçlarını karşılayabilmek için eskiden bitpazarı denilen yerlere gidip buradan alış veriş yapmaktan kaçınmamaktadır.
Son üç yılda böyle yerlere gelip alış veriş yapanların, giyim eşyası alanların sayısında büyük bir artış olduğu gibi, birçok yurttaş da gıda başta olmak üzere ihtiyacı olan ürünleri alabilmek ve harcamalarını karşılayabilmek için eski elbiselerini ve kıyafetlerini buralarda satarak ek gelir elde etmeye çalışıyorlar.
Antalya’da bu pazarlarda pazarcı olmadığı halde eski kıyafetlerini ve eski giyim eşyalarını satanların çoğu ise işsizlerden ve emeklilerden oluşmaktadır.
Çünkü bu insanlar kira giderlerini ve temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bu pazarlara gidip eski giyim eşyalarını satmak zorunda kalıyorlar.
Bunun dışında bu pazarlarda eski ve kullanışlı kırtasiye malzemeleri de satılıyor.
Bu malzemelerin de müşterisinin çok olduğu da son dönemde bir Türkiye Gerçeği olarak karşımızda duruyor.
Aileler, dışarıda oldukça pahalı olan kırtasiye malzemelerini eski ve kullanılmış eşya ve ürünlerin satıldığı bu pazarlardan alıyorlar.
Antalya’da yaşanan bu manzara ve karşılaşılan sorunlar aslında tüm Türkiye için geçerlidir.
Bütün bunlar AKP İktidarı döneminde son üç yılda halkın nasıl yoksullaştığını, yoksulluğun nasıl yayıldığını ortaya koyuyor.
Doğalgaz ve elektrik faturalarında görülen büyük artışlar, kira fiyatlarındaki artışın büyük şehirlerde, özellikle Antalya ve İstanbul’da tavan yapması, Türkiye’de ünlü Rus Yazarı Maksim Gorki’nin yoksul insanların yaşamını, acı ve sıkıntılarını dile getirdiği sahnelere benzer sahnelerin yaşanmasına neden oluyor.
AKP-Saray İktidarı sermayeye sürekli yeni kaynaklar aktarıp, sermaye sınıfının vergi borçlarını affedip, azaltırken, vergi yükünün gittikçe daha büyük bir bölümünü emekçilerin işçi sınıfının üzerine yıkarak, iş ve gelir güvencesini ortadan kaldırarak, işçi sınıfını ve emekçileri gittikçe daha düşük ücretlerde çalışmaya mahkûm ederek yoksulluğun dramatik boyutlara gelmesine yol açmıştır.
Antalya’da eski giyim ve kırtasiye malzemelerinin satıldığı pazarlar ve bu pazarların yoğunluğu bunun acı ve iç burkucu bir örneğidir.
10 Şubat1953 - 21 Temmuz 2021
DİSK BASIN-İŞ ESKİ GENEL SAYMANI
TSİP MYK ÜYESİ SERMİN ÖNER (ŞAHİN),
ÖLDÜ...
AMA, YENİLMEDİ...
ÇÜNKÜ,
"TESLİM OLMAYANLAR YENİLMEZ"
Nâzım Hikmet:
Ölenler
Dövüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zapt edeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!
YOLDAŞIMIZ, MYK ÜYEMİZ SERMİN ÖNER'İ
SEVİYLE VE SAYGIYLA ANIYORUZ.
TSİP PROGRAMINDAN:
KADINA ŞİDDET'E HAYIR
b) Dayak
ve her türlü yıldırma yöntemleri en ağır biçimde cezalandırılacak,
insanlık onurunu ayaklar altına alan, kadının kendi bedenini
herhangi maddi çıkar karşılığı satması kesin olarak önlenecek,
fuhşun tuzağından kurtulan kadınların onurlu bir yaşama kavuşması
için iş sağlanacak, fuhşun ve kadını aşağılayan diğer baskıların
nesnel koşulları ortadan kaldırılacaktır.
arkadaşa soru-görüş ve önerilerinizle ilgili mail gönderebilirsiniz
Turgut
KOÇAK:
VELİ
GÜRCAN
Veli
Gürcan yoldaşımız Isparta Lisesi’nde
öğrenciyken komünist olduğu gerekçesiyle
disiplin kuruluna verilmiş daha sonra da
okuldan uzaklaştırılmıştır. Lise son
sınıfı bu yüzden Afyon’da okumak zorunda
kalmış, liseyi bitirdikten sonra ise
İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümüne
girmiştir. Burada TİP üyesi olan Gürcan
daha sonra kurulan TİP’in gençlik örgütü
Sosyalist Gençlik Örgütü’ün (SGÖ)
yöneticisi olmuştur.
12 Mart faşizmi ile birlikte kapatılan
TİP’ten sonra ise daha sonra TSİP’i
kuracak olan bir grup arkadaşla birlikte
olmuştur.
İyi bir sokak tiyatrocusu olan Gürcan
Kavel direnişine de katılarak
direnişçiler için moral kaynağı
olmuştur. 12 Mart faşizminin yüzünden
son sınıfta öğrenimini bırakmak zorunda
kalan Gürcan, parti çalışmaları yüzünden
okula devam edip okulunu bitirememiştir.
12 Eylül sonrasında da çalışmaların
içinde yer alan arkadaşımız Filistin’de
de bulunmuş daha sonra Avrupa’ya gitmiş
ve kendi isteği ile yeniden Türkiye’ye
dönmüştür. Parti çalışmaları yüzünden
1985 Temmuzunda tutuklanmış ve bir süre
içerde kaldıktan sonra serbest
bırakılmıştır. Parti içinde başlayan
tartışmalarda yer almış ve görüşlerini
dile getirmiştir.
Son toplantıdan birlikte ayrılırken diğer
arkadaşlara ben; “bu parti kendi adıyla
yeniden kurulacak, ilke, kitle, Gerçek,
Sosyalist ve Gerçek yeniden çıkarılacak”
dedim. Gürcan’la sözleştik ve ölünceye
kadar kendisiyle sözleşmemizi bozmadık.
Bugüne kadar ne onun ne de bizim
birbirimizle ilgili sarfettiğimiz tek
kötü söze kimse tanık olmuş değildir.
Kendisi partimizin yeniden açılış genel
kurulunda delegemizdi ve genel
kurulumuzda kendisine yakışır bir
konuşma yaparak bize güç ve destek
verdi. Onu, insan olan Veli Gürcan’ı
unutmayacağız.
Değerli yoldaşlarım insan kimileri ile
öylesine güzel şeyler paylaşır ki,
bunlar ölünceye kadar unutulamaz. Benim
gerçekte Veli Gürcan’la paylaştıklarım
da böylesine unutulmayacak güzelliklerdi
ve bunları, bu güzellikleri korumayı
vefa borcunun çok ötesinde şeyler olarak
algılıyor ve sahip çıkıyorum.
Kendisini en son görüşüm Senirkent’te
yaşadığı bağ evinde oldu. Yaşadığı
sıkıntıyı oradan hemen uzaklaştırılması
gerektiğini biliyorduk. Çıkıp iki
partili bayan arkadaşla birlikte yanına
gittik. İki gün orada kaldıktan sora
üçüncü gün aramızda sözleşerek ayrıldık.
Biz oradayken Afer Kara ve çocukları da
geldiler. Onlarda Veli arkadaşı çok
severlerdi, şimdi düşünüyorum da keşke
onlar gelmemiş olsalardı diyorum. Çünkü
kendisiyle sözleşmiş işlerini düzene
koyar koymaz partiyi tüm Türkiye’de
örgütlemek üzere sözleşmiştik. Onlar
Veli Gürcan’ı ikna edip tatile
götürdüler. Oysa biz kısa bir süre sonra
bir araya gelecek ve birlikte parti
tarihini yazacaktık. Oysa Veli oradan
İzmir’e geçmiş bizden bir süre daha
zaman istemişti. Ne yazık ki zamanı uzun
sürdü ve bir daha geri dönemedi. Veli
Gürcan hastalanmıştı.
Oysa kendisiyle sözleştiğimiz üzere
Ankara’da ev bile hazırlamaya
başlamıştık. Çünkü kendisi artık
kimsenin evinde kalamayacağını
söylemişti bize. O görüşmeden bende
kalan unutamadığım şey abisinin eşinin
bize söylediğidir. Abisinin eşi bize ne
edin edin Veli ağabeyimi buradan götürün
demişti. Çünkü; Veli ağabeyim bağ evinde
yalnız diye düşündüğüm için bir kadına
düğürlük ettim o kadın da, “o aklını
yemiş adama mı kaldım’ diye beni geri
çevirdi demişti…
Kendisiyle son görüşmemse bir telefon
konuşmamız oldu. Cezamızın kesinleştiği
için aranır durumdaydık. O ise İzmir
Göğüs Hastanesi’nde neredeyse son
günlerini yaşıyordu. Bana kendi durumunu
önemsemeden “Yahu ağam nedir bu devletin
senden istediği” demişti. Sonra öldü
cenazesine bile gidemedim. Birkaç gün
sonrada Ankara’da düzenlenen bir
operasyonla tutuklandım.
O öldükten sonra kendisine TSİP’li ya da
değil pek çok çevre sahip çıktı. Ve
hatta mezarını bile yaptırdılar.
Gerçekte bu insanoğlunu anlamak çok zor.
O sağken kimsenin içtenlikle sahip
çıkmadığı Veli Gürcan her nedense birden
sahiplenilencek insan olarak görüldü ve
herkes orada görünmek için yarıştı.
Şimdi kızı Aslı’nın mezarı başında
söylediği “Babamın ne çok dostları
varmış” sözü nasıl da hüzünlendirici
değil mi?
Ve zaten bu işte her zaman için bir
gariplik olmuş, benim de aklıma hep
takılmıştır nedense. Tanıdığım bir çok
komünist kimseyi sağken her nedense
arayan soran olmamıştır ama öldükten
sonra kimi zaman salonlarda, kimi zaman
mezarı başında birileri anar olmuştur.
Burada kel ölür sırma saçlı olur, kör
ölür badem gözlü olur betimlemesi biraz
yerine oturan bir benzetme değil ama her
nedense bütün anmalar bu alışkanlıklar
içinde yapılıyor. Beni de asıl kızdıran
şey budur. Ama biz TSİP’liler olarak söz
veriyoruz Veli Gürcan yoldaşımızı kendi
emekleri ile anacak ve kendisin asla
unutturmayacağız.
Parti olarak Veli Gürcan’ın adını yaşatmak
için onun adına sayısız çalışmalar
yapacak olan eylemlilikler yürüteceğiz.
Bu konuda ilk işimiz Veli Gürcan’ın
adını verdiğimiz PARTİ OKULU olacaktır.
Onun adına bilimsel araştırmalar
düzenleyecek yazın alanında etkinlikler
düzenleyeceğiz.
Bu partide Veli Gürcan’ı herkesten çok
daha iyi tanıyan biri olarak onu gerçek
insanlığı ile döne döne anarak hakkında
düşündüklerimi bitirmek isterim.
Kimi insanlar vardır ki, devrimcidir. Ama
sadece devrimcidir. Onların
devrimcilikleri de soğuk demir gibidir
insanı asla ısıtmaz. İnsanı asla ta can
evinden sarıp sarmalamaz. Onlara bir
türlü ısınamazsınız, söyleyeceklerinizi
bile söylemekten çekinir ve hatta başka
dünyaların insanları olduğunuzu bile
düşünürsünüz. Bu gibiler çoğu zaman bu
durumlarına sayısız neden ileri
sürebilirler. Çoğu zaman da bu
davranışlarını disiplin adı altında
sürdürürler. Oysa gerçeklerin öyle
olmadığını küçücük bir sınama denemede
bile yakalar ve hayal kırıklığına
uğrarsınız.
Şimdi gelelim Veli Gürcan’a; bu
arkadaşımız ne adına olursa olsun o
sıcak, o kucaklayan insan yanını bir kez
bile olsun es geçmiş biri değildir.
Kendisine en ağır sözler söyleyen
kimseleri bile hoş görmekle kalmamış
onları Veli Gürcan sıcaklığı ile sarıp
sarmalamıştır. Veli Gürcan sıcaklığı
dedimse kimse bu da nasıl bir şeydir
deyip geçmemelidir. Gerçekten de onu
tanıyanlar benim bu tanımlamama hak
vereceklerdir. Bu nedenle bizim
partimizde yoldaşlar arasında sıcaklığın
adı da Veli Gürcan sıcaklığıdır. Bu
sıcaklığı ve insan davranışını her
yoldaşımıza karşı sonuna kadar korumak
Veli Gürcan arkadaşımıza bizim
borcumuzdur diye düşünüyor, attığımız
her adımı buna göre atıyoruz.
Şimdi o yok. Ama onunla birlikte
biriktirdiğimiz bütün değerler bizim
için yeri doldurulamaz önemde birer
hazinedir.
Gürcan’ın babasını da iyi tanıyan biri
olarak Veli Gürcan’daki güzelliklerin
kaynağını çok iyi biliyorum.
Her ikisini de bu nedenle bir kez daha
yürekten anmayı bir görev sayıyorum.
Behice Boran:
'Sosyalist Doğulmaz, Yaşanır'
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’ndaki
duruşmada hakim karşısına çıkarıldı.
DİNLENE
DİNLENE...
Hakim sordu: Çıktınız mı?
-Çıktık.
-Ne yapacaktınız?
-Taksim’e doğru yürüyecektik.
-Peki neden çıktığınız?
-1 Mayıs emeğin bayramı, mücadele günüdür.
Biz de o sınıfın partisiyiz, çıktık.
-Nereden çıktınız?
-Merter’den çıktık.
-Nereye gidecektiniz?
-Taksim’e.
-Merter neresi Taksim neresi, uzun yol;
siz yaşlısınız nasıl gideceksiniz?